Sosyal Şi̇zofreni̇ Bi̇reyden Topluma Nasıl Bi̇r Yayılım Gösteri̇r?
Sosyal Şi̇zofreni̇, genellikle şizofreni olarak adlandırılan bir ruh sağlığı durumudur ve karmaşık bir tıbbi konudur. Bu hastalık, bireyin gerçeklikten kopuk olduğu, düşünce bozuklukları yaşadığı ve sosyal ilişkilerde zorluklar çektiği bir durumdur.
Ancak, sosyal şizofreninin bireyden topluma nasıl bir yayılım gösterebileceğine dair verebiliriz; birey Sosyal Şi̇zofreni̇ ile mücadele ediyorsa, bu durum bireyin aile üyeleri, arkadaşları ve iş arkadaşları gibi yakın çevresini etkileyebilir. Birey, sosyal etkileşimlerde zorluklar yaşayabilir, düşünce bozuklukları veya halüsinasyonlar nedeni ile tutarsız davranışlar sergileyebilir. Bu durum bireyin çevresindekiler üzerinde endişe, kafa karışıklığı, veya anlayışsızlık yaratabilir. Dolayısıyla Sosyal Şi̇zofreni̇ bireyin sosyal ilişkilerini, iş yaşamını ve genel toplumsal etkileşimlerini olumsuz yönde etkileyebilir.
Şizofren hastalığı, sadece hastanın değil, hastanın bağlı olduğu aile ve sosyal çevresini de derinden etkilemekte, özellikle hastaya bakım veren ve hastayla birlikte yaşayan ebeveynlerin, tinsel, fiziksel, duyusal, bilişsel ve sosyal alanlarını da etkilemektedir.
Hastanın medikal tedavi sürecinin yanında, hastayla birlikte yaşayan ebeveynlerin yaşam süreçlerini etkileyen hastalık süreci, bu bireylerin tinsel, fiziksel, duyusal, bilişsel ve sosyal alanlarında bir takım farklı deneyimler yaşamasına neden olmaktadır. Kişinin aile ve sosyal çevresini ve bu bağlamda kendisini etkileyen değişkenler, bireyin öz yeterliliği, öz kontrolü, kendisine ve yaşama atfettiği duygu ve düşünceler aynı zamanda bireyi güçlü ve güçsüz kılan unsurlar arasında yer almaktadır. Bireyin kendisini güçlü ve güçsüz kılan değişkenlerin farkında olmaması, çevresindeki kaynaklardan etkili bir şekilde faydalanmaması veya kaynakların yetersiz olması, potansiyel gücünün farkına varmasına veya potansiyel gücünü kullanmasını engellemektedir. Bu durum ise çaresizlik, tükenmişlik ve yaşamdan tat alamama gibi duyguları beraberinde getirmektedir.
Hastalık sürecin içerisinde ebeveynler, yaşadığı zorluklar karşısında kendi benliğinden ve yaşamından büyük ödünler vermektedir. Eğer bu ebeveynler yeterli düzeyde sosyal çevre ve aile desteği alamazsa, bireylerin içsel süreçleri de olumsuz etkilenmektedir. Böyle durumda kendisini çaresiz, değersiz, güçsüz ve tükenmiş hisseden bu bireyler kişisel ve çevresel güçlerinin farkına varamamakta, dolayısıyla var olan kaynaklardan haberdar olmamaktadır. Bu durum ise ebeveynlerin fiziksel, duygusal, bilişsel, sosyal ve tinsel alanlarda güçsüzleşmesine neden olmaktadır.
Sosyal Şi̇zofreni̇ de Anne ve Babalar, Hastalık Sürecinden Farklı Düzeyde Etkilenebilir
Anneler hasta ile daha fazla zaman geçirirken, babalar genellikle günün belli saatlerinde dışarı da zaman geçirirler. Bunu yanı sıra toplumsal cinsiyet rolleri bağlamında, ev içi işler kadının rolü olarak görülmekte ve bakım da bu rolün bir devamı olarak görülür. Kadının ve erkeğin bu durumu kabul etmesi, kadının yükünü daha da artırmakta ve hastalık sürecinde daha aktif olmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla hem annelerin hem de babaların fiziksel, duyusal, bilişsel, sosyal ve tinsel alanda hastalık sürenin görünürlüğünün ve güçlendirme süreciyle ilişkisinin anlaşılması son derece önemlidir.
Şizofreni hastalığına hastalığının ailede nasıl bir etki yarattığına ilişkin bilgiler, şizofreni hastalığının nasıl bir hastalık olduğunun, semptomlarının neler olduğunun anlaşılması ve bir bütün olarak aileyi nasıl etkilediğinin anlaşılabilmesine temel oluşturabilmektir.
Hastalık sürecinde ebeveynler, yaşadığı güçlükler karşısında kimi zaman çaresiz kalmakta ve kendisini yetersiz hissetmektedir. Hastanın ve ebeveynlerin çeşitli sebeplerle mevcut hizmetlerden etkin bir şekilde faydalanamaması veya var olan hizmetlerin yetersizliği de sorunlara neden olabilir. Bunun yanı sıra cinsiyet rolleri ve bakış açısı, ebeveynlerin rol paylaşımını, duygusal ve fiziksel paylaşımını engellemektedir.
Ebeveynlerin diğer karşılaştığı sorun alanı, sosyal çevrenin ve toplumun hastaya ve aileye yönelik olumsuz tutum ve davranışlarıdır. Bunların yanı sıra ebeveynlerin sosyo- ekonomik durumu, eğitim düzeyi ve kişisel özellikleri gibi bir çok etken, ebeveynlerin sosyal, fiziksel, bilişsel, duyusal ve tinsel alanda sorunlar yaşamasına neden olmaktadır. Şizofren hastası bireylerin ebeveynleriyle yapılan çalışmaların olduğu, ancak ebeveynlerin sorunlarını ve ihtiyaçlarını fiziksel, sosyal, duyusal ve tinsel alanda, güçlendirme yaklaşımının temel unsurlarıyla değerlendiren ve bütüncül değerlendirmeye yönelik öneriler sunan çalışmalar mevcuttur.
Şizofreni hastalığının nedeni tam olarak bilinmemesine rağmen şizofreni, biyolojik yakınlık ve bireyin maruz kaldığı çevresel etkilerin etkileşimi sonucu ortaya çıkan bir ruhsal hastalık olarak bilinmesidir. Başka bir ifade ile şizofreni, gelişimin ilk dönemlerindeki çevresel stresörler ve genetik yatkınlığın bir sonucu olarak ortaya çıkmasıdır.
Yaşamın ilerleyen dönemlerindeki çevresel faktörler, ya beyne zarar vermekte ve böylece şizofreni riskini artırmakta; ya da genetik ya da nöro- gelişimsel bozuklukların dışa vurumunu azaltmakta ve böylece şizofreni riskini azaltmaktadır. Her ne kadar şizofreni hastalığının nedeni tam olarak bilinmese de klinisyenler ve araştırmacılar son dönemde stres yatkınlık, modeline ağırlık vermektedir. Bu modele göre bireyin hastalığa yatkınlığı olabilmekte ve stresli çevre koşulları hastalık semptomlarının gelişmesine neden olmaktadır. Biyolojik unsurlar, genetik etkenler, beyin yapısındaki farklılaşma ve değişikliklerdir.
Şizofreni, hastanın psiko-sosyal işlevselliği üzerinde derin etkiler bırakan, sadece hayatı değil aynı zamanda onun yakın çevresini de etkileyen çok boyutlu bir hastalıktır. Şizofreni hastalığı, bireyin sosyal çevre ve aile ilişkilerinde, öz bakım becerilerinde birtakım sorunlar yaşamasına neden olmakta ve bireyin bağımsız yaşamasını büyük ölçüde engellemektedir. Hastayı etkilediği kadar hastanın birlikte yaşadığı aile üyelerini de derinden etkileyen şizofreni, aile içinde oldukça büyük bir strese ve aile üyelerinin bir takım sorunlar yaşamasına neden olmaktadır. Ailesinde şizofreni hastası olan birey kendisini izole edilmiş hissetmekte ve ruhsal hastalığa bağlı olarak damgalanma yaşamaktadır. Hastalık teşhisi ile birlikte aileleri kızgın ve öfke gibi duygular yaşayabilirler. Aile yelerinin bu duyguları yaşamalarının en önemli nedenlerinden biri de çaresizlik hissi yaşamasıdır. Bunun yanı sıra hastalıkla ilişkili olarak yaşadıkları belirsizlik hisside ailede strese neden olan etkenlerden biridir.
Güçlendirme Yaklaşımı ve Ebeveynlerin Yaşantıları;
Ebeveynlerin yaşantıları, fiziksel, sosyal, bilişsel, duyusal ve tinsel gelişim boyutları çerçevesinde, güçlendirme yaklaşımı temel alınarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda öncelikle “güç” kavramı üzerinde durulup “gücün” bireyin yaşantısındaki önemi bilinmelidir.
Güçlendirme Yaklaşımı;
Güçlendirme yaklaşımının felsefesini ve özünü anlamak için öncelikle güçlendirme yaklaşımının temel kavramlarını bilmek gerekir.
Güç ve Güçsüzlük;
Güç; istenilen sonuçları elde etmek için bireyin etkili bir şekilde eyleme geçebilme yeteneğini kapsamaktadır.
Güç; bireyde kararlılık, algılanan yeterlilik, bilinç yükseltme, eleştirel düşünme kabiliyeti, öz saygı ve öz yeterlilik üzerine vurgu yapar.
Şizofreni hastalarına sosyal boyuttan bakıldığında, ebeveynler genellikle, ruhsal hastalıkların sosyal kabulünün mümkün olmadığını, sosyal ve kişisel damgalamaya maruz kalacağını düşündüğü için hastalığı gizleme, hastalık sürecinde yaşadıklarını bir başkası ile paylaşmayı ve yardım almayı reddedebilir. Şizofreni hastalığını Sosyal yönden incelediğimizde,
Sosyal Şi̇zofreni̇ de Sosyal Boyut;
Ruhsal hastalıklar arasında, en yaygın olarak görülen hastalıklardan biri olan şizofreni hastalığı, medikal tedavi sırasında yaşanan güçlüklerin yanı sıra hastayı ve hastanın ailesini sosyal olarak da etkilemektedir. Ebeveyn sosyal alanlarında güçlenmelerine veya güçsüzleşmelerine neden olan unsurların anlaşılması ve incelenmesi önemli kazanmaktadır.
Sosyal gelişim boyutu, bireylerin yakın akrabalarıyla, ailesiyle, arkadaşlarıyla ve toplumdaki diğer insanlarla olan kişilerarası örüntülerindeki olgunlaşmayı kapsamaktadır. Sosyal gelişim boyutu diğer gelişim boyutlarıyla da ilişkilidir ve aidiyet, bireyselleşme ve güven alanlarında kademeli bir olgunlaşmayı içermektedir. Bireyin sosyal hedefleri arasında etkili iletişim, karşılıklı saygı, güç dengesi, bireyin ve toplumun menfaatleri arasında denge kurma, çevreyi etkileme ve kaynaklara ulaşıp onları kullanma kabiliyeti yer almaktadır.
Sosyal hizmet uzmanları bireylerin bu hedeflerine ulaşabilmesi için onların sosyal beceriler kazanmasına yardımcı olmalıdır.
Sosyal Şi̇zofreni̇ hastaları diğer hastalara göre toplumda daha az görünür olmakta ve sosyal damgalamaya daha çok maruz kalmaktadır. Şizofren hastaların ebeveynleri içinde benzer durum söz konusudur. Hastalığın teşhisi ile birlikte hasta ve ebeveyn, sosyal çevrelerinin giderek kendisinden uzaklaşmaya başladığını deneyimlemektedir. Ayrıca Şizofreni hastalığı ile ilgili toplumdaki bilgi ve bilinç eksikliği, hastaya ve hastanın çevresine yönelik damgalayıcı tutumlara ve davranışlara neden olmaktadır. Bazen ebeveynler, sosyal çevresinin kendisinden uzaklaşacağını düşündüğü için çocuklarının hastalığını aile ve arkadaş çevresiyle paylaşmayı reddetmektedir. Toplumun ruh hastalıkla ilgili algısı, ebeveynlerin yaşadığı güçlüklerle baş edebilmesi için profesyonel veya profesyonel olmayan kişilerden talep ettikleri destek ve yardım olarak tanımlanmaktadır. Ebeveynler genellikle, ruhsal hastalıkların sosyal kabulünün mümkün olmadığını, sosyal kişisel damgalamaya maruz kalacağını düşündüğü için hastalığı gizleme, hastalık sürecinde yaşadıklarını bir başkasıyla paylaşmayı ve yardım arama davranışında bulunmayı reddetmektedir.
Bazı durumlarda ebeveynler, çocuklarının hastalığından dolayı suçlanabilmektedir. Özellikle çocuk yetiştirme rolüyle özdeştirilmiş olan anneler, çocuğuna gerek ilgi ve bakımı vermedikleri, çocuk doğduktan sonra çalışma yaşamına devem ettikleri, çocuğa gereken terbiyeyi vermedikleri konusunda toplum tarafından eleştirilebilmektedir. Tüm bu tutum ve davranışlar bireyi güçsüzleştirici etkilere neden olmaktadır.
Sosyal buyotunu değerlendirirken, ebeveynlerin yaşamında ve güçlenme sürecinde oldukça önemli bir etkiye sahip olan sosyal destek programları mevcuttur.
Sosyal destek; psikolojik iyilik haline etki eden stresörlerin etkisinin azaltılmasında iyi bir kaynak olarak düşünülmüştür.
Sosyal destek kişilere acil durum yönetimi ile ilgili bilgi sağlamaktadır. Bu bilgi, bakım verenlerin ruhsal olarak hissettiği yükü azaltmakta ve ruhsal sağlığa olumlu yönde katkı sağlamaktadır.
Bireylerin sosyal alanlarında ebeveynleri güçlendirici ve güçsüzleştirici birçok unsur olduğu ifade edilebilir. Özellikle ebeveynlerin yaşadığı güçlüklerle baş etme sürecinde geleceğe yönelik planlarında sosyal çevreden alınan gücün olumlu etkileri bulunmaktadır.
Şizofreni bireylerin ve ebeveynlerinin, bu süreçte en önemli ihtiyacının yargılanmak, eleştirilmek yerine desteğe, empatiye ve onların yaşadıkları zorlukların anlaşılmasına, çözüm odaklı yaklaşımlara ihtiyacı vardır.
Unutulmamalıdır ki bu süreç doğru yönetilirse toplum bir bireyin daha verimli olmasına katkı sağlayacaktır.
Bu Konuda Psikologa Danışmak İstiyorsanız Adana Aile Danışma Merkezimize Sizleri De Bekleriz.